Mültecilerle Dayanışma Derneği Genel Koordinatörü Pırıl Erçoban, ülkemize sığınan, yaşamaya çalışan bu insanlar hakkında bizler ile sohbet etti.
-Özel Haber: Yaren Çördük
-Türkiye’nin gündeminden mülteciler asla düşmüyor. Vatandaş Suriyelilerden şikayet ederken şimdi Afganların da ülkeye girmesi mülteci tartışmalarını daha da alevlendirdi. Vatandaşın mülteci isyanı için neler söyleyeceksiniz?
ERÇOBAN: İsyan derken doğru kelimeyi mi kullanıyoruz? Doğru kelime ise, doğru bilgiler ile mi isyan ediyoruz, bu bilgiler gerçek temellere mi dayanıyor ona bakmak gerekiyor. İsyan ederken acaba doğru bakış açısı ve doğru bilgilerle mi “isyan” ediyoruz önemli nokta o aslında.
‘Ben şu kişiden hoşlanmıyorum, yanımda, yakınımda yaşamasını istemiyorum’ deyip “isyan” edersek veya tepki gösterirsek ne kadar doğru ve haklı konumda oluyoruz bunu düşünmek gerekiyor.
Korkunç bir bilgi kirliliği var. Konu ile ilgili hem siyasetçilerin hem medyanın hem de konuyu tartışan kişilerin ilk olarak sorması gereken soru ‘ Bu insanlar neden ülkelerini, evlerini terk ediyorlar?’ bu sorunun zaman zaman sorulduğunu görüyorum ama bu sorunun cevabı ‘Türkiye sınırları açtı, açık kapı politikası uyguluyor, o yüzden.’ Değil.. Afganistan’dan gelen haberleri takip edersek ve geçmiş haberleri de izler isek Afganistan zaten 1970’lerin sonundan beri çok ciddi bir kaos içinde. Siyasi olarak, ekonomik ve toplumsal olarak, hemen hemen her konuda ciddi bir kaos içinde. Yıllardır süregelen bu çatışmalara, hedef gözetmeyen şiddete uluslararası güçlerin dahil olması ile Afganistan sürekli bir savaş alanı halinde. Silahlı gruplar Afganistan’ın kontrolünü neredeyse ele geçirmiş durumda ve bunun artması bekleniyor bu süreçte.
Bu durumda insanların kaçması, insanların kendilerini ve ailelerini kurtarmaya çalışması çok garip karşılanacak, ‘hayır kaçmasındalar kalsınlar’ denilecek bir durum değil. Bir yangından kaçıyor insanlar ve biz bu üzücü durumu yaşadık, gerçek yangını gördük. Kaçtıkları yer bombaların, silahların patladığı bir yangın yeri.
-Siyasilerin de bir numaralı konusu haline gelen mülteciler hakkında herkes farklı vaatlerde bulunuyor. Kimisi çıkıyor ‘mülteci sorunu bitecek’ diyor. Sizce mülteciler gerçekten bir sorun mu, bitirilebilinir bir sorun mu? Mülteciler siyasilerin seçim propagandası haline mi geldi?
ERÇOBAN: Bitirilebilir ama bunun bitişi, kaynak ülkedeki şiddetin, savaşın, zulmün bitmesine bağlı. Kaynak ülkedeki sorunları bitirmezseniz, ‘Ben ülkemi bunları almak istemiyorum, geri gönderelim’ diyerek zorunlu göçü sona erdiremezsiniz. Uluslararası hukukta ‘geri gönderme yasağı’ diye temel bir hüküm var. Hiçbir insanın zulüm göreceği ülkelere geri gönderilmemesi lazım. Ne yazık ki Türkiye'de de ve gelişmiş ülkeler dahil diğer ülkelerde de mülteciler, iç ve dış siyasetin konusu haline gelmiş durumda.
Araştırmalar zulümden kaçan kişilerin, %85-90’ının komşu ülkelere sığındığını ve orada kaldıklarını gösteriyor. Dünyanın en fazla mülteci üreten ülkeleri olan Suriyeli ve Afganistan’dan kaçanlar için de bu geçerli. Nasıl Suriyeli mültecilerin en fazla bulunduğu ülkeler komşu ülkelerse, Afganistanlı mültecilerin %90’ını da Pakistan ve İran’da. Ancak, örneğin Pakistan’da da Taliban konuşlanmış durumda; İran’da haklara erişimlerinde ciddi sıkıntılar var; Suriye’de, Yemen’de savaşmaya zorlanıyorlar. Dolayısıyla, özellikle son on senedir Afganistan’daki hedef gözetmeyen şiddetten, zulümden kaçanlar için Türkiye de hem bir hedef ülke oldu hem de daha ileriye gitmek için transit ülke. Eğer mülteciler sığındıkları ülkede insan haklarına erişemiyorlarsa, insan onuruna yakışır bir muamele görmüyorlarsa, bu açıdan daha iyi olduğunu düşündüğü ülkeleregitmek istemeleri anormal bir durum değil.
Doğu sınırında açık kapı politikasından söz ediliyor. Böyle bir veri yok elimizde. Sınırda şu an ciddi bir askeri takviyeden söz ediliyor. Duvar yapılıyor, hendek kazılıyor. Türkiye'nin Doğu ve Güney sınırları zaten coğrafi olarak sıkıntılı ve kontrolü zor fakat buna rağmen bunlar yapılıyor ve şimdi Afganistan’dan gelenlere yönelik “kitlesel akın” sözleri de, gerçeği yansıtmıyor, geçmiş senelerden çok daha fazla bir giriş olmadığını söylüyor, bölgeyi bilenler. Aslında uzun yıllardır Afganistan’dan gelen bu zorunlu göçün medya ve siyaset tarafından şimdi fark edilmiş olmasının nedeni nedir bilmiyorum. Asıl artış, ABD ve Nato’nun Afganistan tamamen çekilmesinden sonra bekleniyor, Taliban’ın tüm ülkede kontrolü hızla ele geçirmesi bunun arkasındaki neden de. Genelde seçimler yaklaştığında mülteci konusu gündeme daha çok geliyor, iç ve dış politika malzemesi haline geliyor fakat şiddetin, zulmün artığı, insani bir krizden söz edilen bir ülkeden kaçan insanların hayatının seçim malzemesi olmaması gerekiyor.
-Son zamanlarda sıkça mülteciler ile ilgili olumsuz haberler ile karşılaşıyoruz. Bu durum büyük bir karmaşanın başlangıcı mı yoksa her toplumda var olan marjinal kişi ve gruplar mı?
ERÇOBAN: Her toplumda suça meyilli, çevresini rahatsız eden, suç işleyen ve hatta cani insanlar vardır. Fakat bunu topluma genellemek doğru değil, tüm bir toplumu böyle nitelendirirseniz bu ayrımcılık, nefret söylemi olur. Diyebilir miyiz ki Türkiye'de bu tür olaylara rastlanmıyor? Türkiye'de şiddet, taciz, cinayet, hırsızlık yoktur diyebilir miyiz? Fakat bu davranışlar, tüm topluma mal edilmemeli. Bu mülteci, göçmen topluluklar açısından da geçerli. ,Suç varsa bunun cezası var; hukuk bu yüzden var, devlet bu yüzden bundan var vesuç işleyenler de tespit edilip yargı önüne çıkarılmalıdır. Aynı şekilde, nefret söylemini yayan, nefret saldırılarında bulunanların da cezasız kalmaması gerekir.
-İnternette dolaşan bazı videolar var. Afgan suçluların cezaevinden çıkarılması ile ilgili, sınır kapılarımız da açık olduğundan vatandaş bu suçluların Türkiye’ye akın etmesinden korkuyorlar. Bu durumda sizce ne yapılmalı ne önlemler alınmalı?
ERÇOBAN: Sınır yönetimi konusunda eleştiri yapanlar, çözüm olarak geri itmeyi/sınırdan sokmamayı değil, sınırdan geçenlerin ka geri çevirmeyi değil kontrollü olmasını istemeli. Bu insanların çoğu sınır kapısından geçemiyorlar zaten. Vize ile pasaport ile sınır kapılarından geçebilseler ‘düzensiz göçmen’ olarak adlandırılmazlar zaten. Düzenli geçemedikleri için sınır hattı boyunca kapı olmayan yerlerden geçmeye çalışıyorlar. Sınır yönetimi, düzensiz şekilde de gelse insanların sınırdan geri itilmesini, sınırdan sokulmamasını değil hemen sınırda gerekli önlemlerin alınarak, her gelenin kayıt yapılması, geri gönderme yasağı kapsamında olup olmadığının değerlendirilmesi; zulüm görme riski var mı yok mu buna bakılması gerekiyor. İnsanların kayıt altına alınması hem kamu güvenliği, kamu düzeni hem de onların hukuki bir statü altında temel haklara erişimi için gerekli. Eğer suça karışmışlarsa da ya suçluların iadesi kapsamında –yine işkence, sulüm görmeyecekse- iade edilir ya da Türkiye’de cezasını çeker
-Pırıl Hanım, siz bu konuların daha çok içindesiniz. Gerçekten mültecilere yapılan yardım Türk Vatandaşının cebinden mi çıkıyor?
ERÇOBAN: Öncelikle şunu söylemek isterim; yardım acil durumlarda, kısa dönemler için olmalı yoksa insanları ömür boyu yardıma muhtaç bırakılır ve bunu bir hak olarak görmeye başlar. Yardıma dayalı uygulamalar yerine insanları kendi ayakları üzerinde durabildikleri bir sistem kurulmalı. Bu ister yabancı ister vatandaşi ister mülteci olsun hiç farketmez, insanların yaşayabilmesi için sistem kurulmalı. Mültecilerin genel giderleri için Türkiye'de mutlaka bir harcama yapıyor ama mültecilerin Kızılay kartı adı altında verilen destek -ki bu yardım kişi başına aylık olarak 150 lira ve herkese verilmiyor. Neredeyse yarısına bu destek verilmiyor ve bu desteğin kaynağı Avrupa Birliği fonları. . Yani Türkiye'nin hazinesinden ya da vatandaşların ödediği vergilerden çıkan bir para değil. İnsanlar geçinmek için çalışmak istiyor fakat bunun için işverenin çalışma izni alması lazım ve bu işveren için çok daha maliyetli bir durum, kayıtsız ekonominin yaygın olduğu bir ortamda da iş verenlerin çoğu da bu masrafa girmek ve uğraşmak istemiyebiliyor. . Bu yüzden de çoğu, yaşamlarını sürdürebilmek için kayıtsız bir şekilde, sosyal güvenceleri olmadan, kötü şartlarda ve düşük ücretlere çalışmak durumunda kalıyor.
-Gerek televizyon gerek medyadaki haberlerden görüyoruz ki gelen Afganların hepsi erkek. Neden hiç kadın, çocuk görmüyoruz? Türkiye’ye gelen Afgan mültecilerin hepsi erkek mi?
ERÇOBAN: Daha önce de ifade ettiğim gibi, Afganistan vatandaşlarının zorunlu göçü yeni değil hatta Suriyelilerinden çok önce gelmeye başladılar. Yoğun olarak aileler de var. Vize almaları çok zor olduğu için, kaçakçılara ciddi miktarda para ödeyerek, düzensiz olarak ülkeden çıkıyorlar. Bunun İçin aileler ellerindeki herşeyi satıyorlar ve ancak bu para aileden bir ya da iki kişi için yeterli oluyor. bir seçim yapmak zorunda kalıyor ve bu zorlu yolculuğa dayanabilecek ve gittikleri yerde zorlu koşullarda yaşayıp, çalışıp geride kalan ailelerine destek göndersinler diye genç erkekler ağırlıklı olarak geliyor diye düşünüyorum. Bu demek değil ki gelenler arasında aileler kadınlar yok. Sınır bölgesini iyi bilenler, bu son gelenler arasında da kadın ve çocukların olduğunu; ancak grubu yavaşlattıkları için kaçakçıların kadın ve çocukları, karanlıkta ayrı bir grup olarak sokma eğiliminde olduklarını söylüyorlar.
-Pırıl Hanım konuşmalarınızda genel olarak mültecilerin yaşadığı zorluklara bir hayli değindiniz fakat genel olarak baktığımızda Türkiye’de yaşadıkları en büyük sorunlardan biri de Irkçılık diyebiliriz. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
ERÇOBAN: Mülteciler, ayrımcılık, önyargı, nefret söylemi, nefret saldırılarına varan tavırlara maruz bırakılabiliyor. Medyadaki söylemler de insanları bunlara teşvik ediyor. Tüm mültecileri kriminalize etmek adeta meşrulaştırılıyor, bu da olumsuz yargıları, nefret söylemini daha da arttırıyor. Eğer ortada söz konusu bir suç varsa ceza ne ise verilsin tabii ama daha önce de söylediğim gibi tüm bir grup hedef alınmasın; bu şekilde tüm mültecileri, göçmenleri, tüm Suriyelileri, Afganistanlıları nefret söyleminin hedefi yapanlar, nefret saldırıları uygulayanlar da cezalandırılsın. aldın. Mesela, dün bir haber vardı, Bolu’da bir aile yabancı oldukları için yaşadıkları apartmandan imza ile çıkarılmış. bu doğru değil, kimin böyle bir şey yapmaya hakkı var? Haklar sadece kendimiz için değil herkes için; herkes kendi gibi görmediğiyle, birlikte yaşamayı öğrenmek durumunda; kime karşı olursa olsun nefret söylemleri ve ayrımcılıkla mücadele etmek durumundayız. Bu arada şunu da ifade etmek istiyorum “ben vatandaşım, ama mülteciler kadar hakkım yok, mültecilerin vatandaştan daha fazla hakkı var” söylemi de çok yaygın, ama bu doğru değil ve bunu yanlış kanıyı desteklemek için doğru olmayan yanlışlar üzerinden tartışmalar yürütülüyor. Objektif bir şekilde bakarsak, gerçekten öyle mi? Değil! Üstelik uluslararası hukuk da, ulusal mevzuatımız da bunu yasaklıyor ve “mültecilere, vatandaştan fazla hak verilemez” diyor. Ancak, insan onuruna yakışır muamele görmek, insan haklarına erişmek, herkes için, sadece “bizim” için değil.
Hep Mülteci Dedik İnsan Diye Kabul Edemedik
Suriyeliler ve Afganlar ile ilgili son zamanlarda oldukça haber görüyoruz. Vatandaşlar neredeyse ikiye bölünmüş durumda. Kimileri mültecilerin gitmesini isterken kimileri de ‘beraber yaşamayı öğrenmeliyiz’ düşüncesini savunuyor. Mülteci diye tabir ettiğimiz savaştan, zulümden kaçan, kendilerine sığınacak bir yer arayan insanlar hakkında aslında ne kadar bilgi sahibiyiz, öncelikle bunu sorgulamalıyız.
13 Ağustos 2021 - 11:10
YORUMLAR