"Denetimler yeterince yapılmıyor"

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2021 yılı bütçesinin görüşüldüğü Plan ve Bütçe Komisyonunda partisi adına konuşan CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, çevre konusunda yatırımları yönlendiren ve deprem riskinin çok yüksek olduğu bir coğrafyada Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bütçesinin Cumhurbaşkanlığı bütçesinden düşük olmasının asla kabul edilemeyeceğini söyledi.

"Denetimler yeterince yapılmıyor"

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2021 yılı bütçesinin görüşüldüğü Plan ve Bütçe Komisyonunda partisi adına konuşan CHP İzmir Milletvekili Kamil Okyay Sındır, çevre konusunda yatırımları yönlendiren ve deprem riskinin çok yüksek olduğu bir coğrafyada Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bütçesinin Cumhurbaşkanlığı bütçesinden düşük olmasının asla kabul edilemeyeceğini söyledi.

21 Kasım 2020 - 14:55

CHP'li Sındır, “İzmir'de 1995 yılında 65 vatandaşımız sele kapılarak yaşamını yitirdiği bir dere
havzasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı depremzedelere 3-5 bin konut yapmayı planlıyor. Bu tür
havzalarda, sel felaketlerinin olabileceği alanlarda bu konutların yapılmasını doğru bulmuyorum.
Konu hakkında TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu’nun da açıklaması var” diyerek Çevre ve
Şehircilik Bakanı Murat Kurum'u uyardı.

“DENETİMLER YETERİNCE YAPILMIYOR”

Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ilişkin Sayıştay raporuna dikkat çekerek sözlerine başlayan Sındır,
“Sayıştay raporlarında 294 milyon 761 bin 949 TL ecrimisil gelirlerinin eksik muhasebeleştirilmesini
görüyoruz. İskan Kanunu kapsamındaki işler için verilen krediler ile bu krediler karşılığı yapılan
tahsilatların muhasebe kayıtlarındaki takibinin zamanında yapılmadığını görüyoruz. Çevre Kanunu
gereğince yapılan çevre giderlerinin ödenmemesi, çevre idari para cezalarının yüzde 50'sinin genel
bütçeye gelir kaydedilmemesi, çevre gelirlerinin takip ve tahsili için tahsilat karşılığı öngörülen
ödeneğin kullanımı hakkında yönetmelik kapsamında verilen nakdi yardımların denetiminin yeterince
yapılmaması ÇED uygulamalarındaki sayısız yanlışlar ve bunlar gibi onlarca eksiklik, usulsüzlük ve
yanlışlar Sayıştay raporlarına yansımış durumda” dedi.

“YÜZEY SULARIMIZIN YÜZDE 80'İ KİRLENMİŞ DURUMDA”

AKP iktidarı döneminde getirilen yasal düzenlemelerin çevrenin ve tabiatın korunmasına değil
tahribatına neden olduğunu söyleyerek sözlerine devam eden Sındır, “Avrupa Birliği kendisine bir
hedef koymuş, ‘Sera gazı emisyonlarında 1990 yılına göre 2020 yılına kadar yüzde 20, 2030 yılına
kadar %30, hatta ilave önlemlerle %40, 2050'de de yüzde 80, yüzde 95 civarında azaltıma ulaşmayı
hedefliyorum’ diyor. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin üzerinde durulması gereken en temel
konusu sera gazı emisyonlarıdır. Onlar önlemlerini alıyor peki ya biz. Bizim bu konuda sürdürülebilir
bir yaşam adına çevre stratejimiz nedir? Bakanlığımızın, ülkemizin bu konudaki strateji belgesi nedir?
Ormanlık alanlarımızı orman tanımından çıkartıp, endüstri bölgelerine, sanayi bölgelerine, konut
alanlarına açılmasına izin veren düzenlemeler getiriyorsunuz. Tarım alanları kirletiliyor, madencilik
faaliyetlerine önü açılarak her imkan sunuluyor. Bugün su kaynaklarımız, yer altı sularımız,
toprağımız, havamız kirlenmiş durumda sayın bakan. TÜİK istatistikleri bu gerçeği önümüze koyuyor.
Yüzey sularımızın yüzde 80'i, yer altı sularımızın büyük kısmı kirlenmiş durumda. Vatandaşlarımızın
yarıya yakını arıtmasız ve sağlıksız suya erişiyor. İçme sularının sadece %59’u arıtılıyor ve sağlıklı.
Kentlerimizde hava kirliliği boyutları her geçen gün artıyor. 313 hava kalitesi izleme istasyonundan
alınan verilere dayanarak 2014'ten bu yana hava kalitesine dair raporlar incelendiğinde, neredeyse
bütün kentlerimizde hava kalitesinin gittikçe kötüleştiğini görüyoruz. Ülkemizde en az 75 milyon insan
2019 yılında kirli hava soludu. Birçok kömürlü termik santrallerin olduğu istasyonlarda PM2,5 ölçümü
yapılmıyor. Yine SO2 ölçümü yapılması gereken istasyonların 26'sında ölçüm alınmamış. Çevreyi
korumak isterken, kirletenler, bu koruma tedbirlerine hep birtakım engel getirir ve bu önlerindeki
engelleri ortadan kaldırmaya kalkar işte siz bu duruma çanak tutuyorsunuz” dedi.

“BİR GENELGE İLE MAHKEME KARARLARINI GEÇERSİZ KILMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ!”

ÇED raporlarıyla ilgili Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın karnesini gözler önüne seren Sındır, “Bakanlık
ne kadar çevre korumacı bir anlayış içerisinde diye bir soru sorarak araştırma yaptım. Bakanlığınızın,
ÇED Yönetmeliğinin yayınladığı 1993 yılından 2019 yılına kadar verilen ÇED kararlarını inceledim. Bu
yıllar içesinde ‘5728 ÇED Olumlu kararı alınırken sadece 54 projeye ÇED Olumsuz raporu verilmiş.
Aynı zamanda seçme eleme keiterlerine tabi projeler hakkında ‘63 bin 112 proje için ÇED gerekli
değildir’ demişsiniz. Sadece ‘1076 için ÇED gereklidir’ demişsiniz. 1993 yılından bugüne kadar ki ÇED
karneniz bu Sayın Bakan. Bunun nedeni 2009 yılındaki bir genelgeden kaynaklanıyor. 2009/7 sayılı
Genelge halen yürürlükte. Genelgenin içeriğine dayanarak bir inceleme değerlendirme komisyonuyla
‘olumsuz’ olan raporun arkasından dolanıyorsunuz. ÇED raporu hakkında mahkeme ‘olmaz’ diyor
nedenlerini ortaya koyuyor, yürütmeyi durduruyor veya iptal kararı veriyor, siz mahkeme kararını yok
sayarak arkadan dolanıp bu genelgeyle projeye ÇED olumlu raporunu veriyorsunuz” dedi.

“DERE TAŞKIN ALANINDA KONUT YAPMAYIN!”

Türkiye’nin deprem gerçeğine değinen ve imar barışı uygulamasını eleştiren Sındır, “bir imar barışı
getirdiniz, evlere şenlik bir konu. Bugün depremle, selle ilgili yaşananlara afet demek yanlış, esasen
bunlar doğal olaylardır. Bunları afete dönüştüren insanın kendisidir. Yanlış kararlar, uygulamalar,
yasalar ve yasaların yanlış kullanılması doğa olaylarını afete dönüştürüyor. İmar barışı da yanlış bir
yasadır ve bu doğa olaylarının afete dönüşmesine neden olan bir konudur. Örneğin, İzmir'de Bayraklı
bölgesinde 1975 yılı Yönetmeliğiyle 1998 öncesi yapılmış özellikle ağır hasarlı yapıların yıkımı söz
konusu ama öbür taraftan, siz hiçbir yönetmeliğe göre yapılmamış binalara yapı kayıt belgesi verdiniz.
Bunların da sorumluluğu ‘mülkiyet sahibine aittir’ dediniz, sorumluluktan devleti azad ettiniz. Şimdi
bu yapılar Türkiye'nin dört bir yanında. Nerede bir deprem olsa yıkılabilecek nitelikte bu yapılar
maalesef sizin çıkardığınız kanunla risk yaşıyor. İzmir depremi bir doğa olayı ama insanın yarattığı bir
sorun olarak, bir afet olarak karşımıza çıktı. Tabii yerelin imarla ilgili yetkilerini ve mevcut
uygulamalarını yok sayarak yapılaşmaya yönelik bir takım imar kararları alıyorsunuz. Sizin şehir
hastanesinin hemen yakınındaki rezerv alanı olarak tanımladığınız alan aslında Laka Deresi
havzasında. İzmir'de 1995 yılında 65 vatandaşımız sele kapılarak yaşamını yitirdiği bir dere havzasında
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı depremzedelere 3-5 bin konut yapmayı planlıyor. Konu hakkında Bu tür
havzalarda, sel felaketlerinin olabileceği alanlarda bu konutların yapılmasını doğru bulmuyorum.
TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu’nun da açıklaması var” dedi.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bütçesine dikkat çeken ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda çevre
mühendislerinin istihdamının yok denecek kadar az olduğunu söyleyen Sındır sözlerini şöyle
sonlandırdı: “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bütçesi 3 milyar 378 milyon 164 bin lira. Bu çok şaşırtıcı
ve acı. Çünkü bütün dünyanın üzerinde titrediği çevre konusunda yatırımları yönlendiren ve deprem
riskinin çok yüksek olduğu bir coğrafyada şehircilik konusunda görev yapan bakanlığın bütçesi tek
başına Cumhurbaşkanlığı bütçesinden az. Tabi, bu da bütçe dengesinde, bütçenin önceliklerinde,
bütçe tercihlerinde ne kadar sorun olduğunu bize bir kez daha gösteriyor. Planlama, sanayi, enerji,
ulaşım, altyapı, kentleşme, turizm gibi birçok konuda ülke yönetimini, politikalarını, yatırımlarını
yönlendiren, yürüten kamu yönetimi idarelerinde çevre mühendislerinin istihdamı da aynı zamanda
yok denecek kadar az. Bu duruma bir son verin sayın bakan.”

YORUMLAR

  • 0 Yorum