Söyleşide Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Karabay, aşk’ın ömrünün 2,5 yıl olduğunu söyledi. Aşık olunan kişinin görüldüğü anda hormonlarda meydana gelen değişimden bahseden Prof. Dr. Karabay, ‘‘Öncelikle o kişiyi gördüğünüzde, vücuttan heyecanı yaratan dopamin, adrenalin gibi hormonlar salgılandığı için kişi ister istemez heyecan, heyecanla birlikte takıntı, takıntıyla birlikte mutluluk hallerini de yaşıyor. Takıntı derken o kişiye ulaşmak, o kişiyle olmak, kalbi yerinden çıkacakmış gibi hissetmek, hormonların reseptörlerinin etkileşmesi... Aşk ne kadar karşılıklı olursa, bunların yoğunluğu da o kadar fazla oluyor. Bir de aşk başlangıçta daha güzel. Aşkı uzun ömürlü devam ettirmenin, aynı düzeyde tutmanın şansı yok. Çünkü zaman geçtikçe hormon değerleri aynı düzeyde kalmıyor. Bu nedenle aşkın vücut ve hormonlar üzerindeki etkisi 2,5 yıl sürüyor. Buradaki duygular yerini sevgi, güven gibi daha farklı duygulara bırakıyor. Yani başlangıçta güzel olan aşkın yerini onu destekleyen başka davranış modelleri alıyor. Aşk, başlangıçta hormonal ve duygusal ama daha sonra sevgiye dönüşebiliyor’’ diye konuştu.
Aşkın geçici bir delilik hali, akıl tutulması olduğunu ifade eden DEÜ Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi ABD Öğretim üyesi Prof. Dr. Kemal Yücesoy ise ‘‘Aşk görsel bir şeyle başlıyor ama görsel bir beğeni insan beyninde sadece saniyenin beşte biri kadar. Bir anda bir fotoğraf çekiliyor. Bu fotoğraf çekildikten sonar, aşka düşme ya da bir anda kalp çarpıntısının olması da 1 buçuk saniye sürüyor. Bundan sonra bütün iş beyinde dönüyor. Beyinde 12 merkez birden çalışıyor. Küçücük bir görüntünün arkasında hummalı bir faaliyet başlıyor. Geçici bir delilik dedim. O hummalı faaliyet gösteren merkezlerin birçoğu aslında obsesif - kompulsif hastalarda da çalışıyor. Takıntı hastalığı… Dolayısıyla burada bir takıntı başlıyor. Akıl tutulması dedik, psikiyatrik bir problem, bir delilik hali ortaya çıkıyor. Çünkü çalışan bu sistemler genelde subkortikal merkezlerdir. Yani beynin asıl fonksiyon yapan merkezleri değil de altta çalışan merkezler ve yukarının komutası altında çalışan merkezler. Bu hummalı çalışma sırasında yukardaki komuta devre dışı bırakılıyor. Yani akıl ve mantık tamamen devre dışı kalıyor. Akıl tamamen tutuluyor, her şeyin mantığı kayboluyor, ondan sonra da yaşanan hormonal değişikliklerle birlikte tüm vücutta değişiklikler meydana geliyor. Bu işi yaparken, 12 merkez birden çalışıyor ve çok hummalı bir faaliyetin sonunda da aşk denen mutluluk, sarhoşluk ortaya çıkıyor. Bunun ortaya çıkmasında çok özel bir şey var. Birçok hormon salgılanıyor bunlardan biri de Dopamin. Dopamin kişiyi heyecanlandırıyor. Bu heyecanlandırmanın arkasında takıntı ve karşıdakine sahip olma, yani o aşka ulaşma çabası bulunuyor. Eğer aşka ulaşılırsa, duygularınız karşılığını bulur da sevdiğiniz insanla beraber olursanız, bu size mutluluk veriyor. Ve dolayısıyla mutluluk verdiği zaman dopamin yine artıyor. Dopamin arttıkça tekrar heyecan artıyor, heyecan arttıkça sahip olmanın mutluluğu artıyor. Böylece sürekli dönen, dünyanın belki de en mutlu kısır döngüsüne giriyoruz. Bir tarafta heyecan, ardından sahip olmanın getirdiği mutluluk, kendini ödüllendirme, onun arkasından tekrar mutluluk… Böyle kısır bir döngüye giriyoruz ve her şey mutlu bir şekilde gidiyor’’ dedi.
‘‘ Sanal alemde gerçek aşkı bulmak zor’’
Sanal alemde gerçek aşkı bulmanın çok zor olduğunu belirten Prof. Dr. Yücesoy, ‘‘Sanal alemde tanışarak aşık olmanın çok düşük bir olasılık olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü, görsel geldi, görüntüyü aldık. Görüntüyü almak hiçbir zaman aşık olmak değil, sadece hoşlanma ya da aşkın gelip kapıyı çalması. Burada bu kapıyı çaldıktan sonra limbik sistem diye bir sistemimiz devreye giriyor. 12 merkezden bahsettik ya, bu merkezlerden dördünün beşinin olduğu bir merkez. Limbik sistemin üç görevinden biri duygularımız. Heyecanlar, korkular, kalp çarpıntıları... Ve limbik sistemin bizim 5 duyumuzdan sadece kokuyla ilgisi var, diğer duyularımızla etkilenmiyor. Dolayısıyla görmek, dokunmak hiçbir şeyi halletmiyor, mutlaka o kokuyu almak gerekiyor. Burada koku derken bir parfüm kokusu değil. Burada ter bezlerinden salgılanan ve feromon denilen kokusuz kokular var. Bunlar sadece beyni uyarıyorlar ve bu gelen uyarılar eğer limbik yapınıza, kişisel yapınıza ruh halinize uygunsa bir anlam kazanıyor. Sanal dünyada limbik sistem uyarılmayacağından burada gerçek aşkı bulmanın zor olacağını söyleyebiliriz’’ dedi.
Kurumsal İletişim Koordinatörleri Prof. Dr. Zeynep Özsaran, Prof. Dr. Aslı İkiz ve Prof. Dr. Semra Karaman’ın yanı sıra akademisyen ve öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği etkinlik sonunda konuşmacılara plaketlerini; EÜ Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Sibel Göksel ile Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Ali Veral verdi.
‘‘Aşk geçici bir delilik hali”
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Kurumsal İletişim Müdürlüğünün düzenlediği aylık kültür, sanat ve sağlık temalı aktivitelerin Şubat ayı etkinliği “Aşk Kalpte mi Beyinde mi? başlıklı söyleşi oldu. Haber spikeri Meltem Acar ve katılımcıların sorularını yanıtlayan Kalp ve Damar Cerrahı Prof. Dr. Özalp Karabay ve Beyin ve Sinir Cerrahı Prof. Dr. Kemal Yücesoy aşkın beyin ve kalp üzerindeki etkilerini katılımcılarla paylaştı.
13 Şubat 2019 - 16:42
YORUMLAR