Gazetecilere yasal güvenceler sağlayan 212 sayılı kanunun çıkışını boykot eden ve gazetelerini kapatan gazete patronlarına karşı gazete çıkararak mücadele eden onurlu gazetecilerin bu mücadeleleri her yıl 10 Ocak’ta kutlanmakta. O günden bu yana köprünün altında çok sular aktı. Öncelikle basın sektöründe sendikasızlaştırma sağlandı daha sonra da gazetecilerin kaderi patronların iki dudağının arasına terkedildi. Bunda patronların baskısı kadar gazetelerin çay ocaklarında sıraya girip sendikadan istifa etmeleri de etkili oldu. Tabii ki patronların baskısına karşı gazetecilerin yanında durmayan onları desteklemeyen siyasi iktidarlarında bu suçta payları var.
Anayasamız da “Basın hürdür, sansür edilemez” dese de ne yazık ki baskının ve sansürün her türlüsüyle karşılaşmaktayız. Gerçek anlamda ve evrensel gazetecilik kurallarına uygun olarak gazetecilik yapanlar işsiz kalıyor, mesleklerini yapacakları gazete ve TV’ler birer ikişer kapanıyor. Binlerce basın emekçisi ise işsiz ve çaresiz durumda. İş bulup çalışabilenler ise güvencesiz ve düşük ücretler ile istihdam edilmekte. Sendikalaşma da ortadan kalktığı için toplu sözleşme ve benzeri sosyal haklardan yararlanamıyorlar. Sayısı her geçen gün artan İletişim Fakülteleri’ni bitiren gençler işsizlerin sayısını artırmakta ve çalışan gazeteciler için tehdit unsuru olarak kullanılmakta. Yaklaşık 90 a yakın İletişim Fakültesi varken özellikle özel üniversiteler, yenilerini açmakta ve işsiz gazeteciler ordusuna yeni neferler kazandırmakta. Siyasi iktidar ve YÖK, sırf daha çok öğrenci kabul etme ve daha çok para kazanma amacıyla yapılan bu yanlışa dur demekten kaçınıyor.
Her fırsatta demokrasinin faziletlerinden bahsedenler demokrasinin temel taşlarından olan basının yok olması için ellerinden geleni yapıyorlar. Vatandaşların haber alma hakkını sağlayan, doğru, ilkeli ve tarafsız görev anlayışıyla kamuoyunu bilgilendiren gazeteciler, toplumun sağlıklı kararlar vermesinde de önemli rol oynarlar. Sendikasızlaştırılan, çalışma koşulları ağırlaştırılan, yoksulluk sınırında yaşamaya mahkum edilen gazetecilerin hakları bir an önce geri verilmelidir. Kamu hizmeti gören ve yasama, yürütme , yargı erkinden sonra 4. Kuvvet olma misyonu taşıyan basın emekçilerinin çalışma koşullarının iyileştirilmesi için önlemler alınmalıdır. İçinde bulunduğumuz bu zorlu şartlardan kurtulabilmek için önce gazetecilerin dayanışma içinde olması ve birlikte hareket etmesi gerekmekte. Öncelikle son yıllarda sayıları gittikçe artan ve gazeteciliği kolay yoldan para kazanma amacı olarak göreni şantaj dahil her türlü kirli işe bulaşmış tipleri bu sektörden uzaklaştırmak için elimizden geleni yapmalıyız. Haklarımıza sahip çıkmalı ve daha da geliştirmek için çaba göstermeliyiz. İkinci olarak siyasi iktidarın gazetecilerin çalışma koşullarını iyileştirecek yasal düzenlemeleri bir an önce yapması gerekmektedir. Özellikle bu alanda yatırım yapacak müteşebbislere uygun imkanlar sağlamalıdır. Yerel basının güçlenmesi ve yeni gazete ve TV’lerin kurulması için teşvik etmelidir. Bu alanda yasal düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır. Örneğin yıllardır TBMM’de bekletilen İnternet Yayıncılığı ile ilgili tasarı bir an önce yasalaştırılmalıdır.
Bu arada Maliye Bakanlığı’nın yayınladığı bir yönetmelik sonucunda 1 Ocak 2018 tarihinden itibaren Basın İlan Kurumu yerel gazete ve dergilerden vergi borcu yoktur yazısı istemeye başladı. Zaten zor şartlarda ayakta durmaya çalışan gazete ve dergilerin bir bölümü kapanmak zorunda kalacak. Yıllardır bu yayınlar sayesinde geçimini sağlayan gazeteciler de işsizler ordusuna katılacak. Bu konuda da mağduriyeti önleyecek tedbirler bir an önce uygulamaya konulmalı.
Sadece 10 Ocak’ta tebrik mesajı göndererek görevlerini yaptıklarını zanneden etkili ve yetkili zevat ise zor durumda olan yerel basın için neler yapıklarını ve yapabileceklerini gözden geçirmeliler. Yıllardır bu sektörde kendini ispatlamış gazete ve gazeteciler yerine bu işi çıkar amacıyla kullananlar arasında bir ayrım yapmalılar. Bugün onları kullanabilirler ancak yarın menfaatlerine dokunduklarında hata yaptıklarını anlayacaklardır. Yerel basın yok olursa yarın ne demokrasiden söz edilebilir ne de bir mağduriyet yaşadıklarında seslerini duyurabilecekleri bir mecra bulabilirler. Başta biz gazeteciler olmak üzere hepimiz şapkamızı önümüze koyup nerede hata yaptığımızı tespit etmeli ve bu zorlu süreçten çıkış yollarını aramalıyız.
YORUMLAR