Olaylı derbi, yargıya taşındı

Olaylı derbi, yargıya taşındı

Olaylı derbi, yargıya taşındı

Olaylı derbi, yargıya taşındı

Olaylı derbi, yargıya taşındı
20 Mart 2015 - 17:15

Taraftar Hakları Derneği 18 Şubat’ta Atatürk Stadı’nda oynanan Altay-Göztepe maçında İzmir Emniyeti’nin sarı-kırmızılı taraftarlara maç öncesinde ve sonrasında yaptığı, kentte büyük tepki toplayan müdahaleleri hakkında suç duyurusunda bulundu.

Karşılaşma öncesindeki gazlı müdahale ve maç sonunda kurulan ‘utanç koridoruyla’ ülkede gündem olan derbide yaşananları tek tek sıralayarak 10 maddelik suç duyurusu nedeni metni yayınlayan Taraftar Hakları Derneği savcılıktan kayıtların incelenerek tüm sorumluların tek tek tespit edilmesini talep etti.

İŞTE O METİN

1. 18.02.2015 tarihinde Türkiye 2. Lig Kırmızı Grupta İzmir Atatürk Stadyumunda oynanan Altay ile Göztepe futbol müsabakasının öncesinde ve sonrasında çevik kuvvet ekiplerinin Göztepeli taraftarlara karşı uyguladığı şiddet tüm kamuoyunun malumudur.
 
2.  Olay tarihinde Altay ile Göztepe futbol takımları arasında oynanan müsabaka saat 19:00’da başlamış, saat 20:45 civarında da sona ermiştir. Göztepeli taraftarlar tribünlere saat 17:00 civarında alınmışlar ve yaklaşık 6 saat sonra, yani saat 23:00 civarı stadyumdan çıkartılmışlardır.
 
3. Müsabakanın başlamasından saatler önce Göztepeli taraftarlara yönelik başlayan polis saldırısı müsabakanın sona ermesinden sonra artarak devam etmiştir. Kolluk güçlerinin özellikle Göztepeli taraftarlar başta olmak üzere çevrede bulunan bütün yurttaşlara yönelik darp ve hakaret eylemleri açıkça kanuna aykırılık teşkil etmektedir. Olayların vehametini gözler önüne seren, yazılı ve görsel medyada da yer alan ibretlik videoda da görüldüğü üzere bir dolmuş içerisinde olayları görüntüleyen yurttaşa dahi kolluk güçlerinden biri “çekme kitabını s……” şeklinde küfür etmiş, hakarette bulunmuştur.
 
4.  İzmir Atatürk Stadyumu’nda Göztepeli taraftarların maçı izlediği Açık Tribünün 6 adet çıkış kapısı olmasına rağmen taraftarların çıkışı için kapılardan sadece biri açılmıştır. Çıkış kapısının önünde bulunan ve uzunluğu yaklaşık 50 metre genişliği ise yaklaşık 3 metre olan polis koridorundan geçirilmek istenen taraftarlar bu isteği reddetmiş ve bunun üzerine tribünlere biber gazı sıkılarak zor kullanma yetkisinin aşıldığı bir müdahale başlamıştır.
 
5.  Stadyumun içerisinde bulunan çevik kuvvet ekiplerinin de tribünlere doğru gelmeye başlamasından sonra açılan tek kapıdan çıkmak zorunda kalan taraftarlar kapıdan çıkışta “Utanç Koridoru” olarak adlandırılan koridordan geçerken yoğun şekilde fiziki şiddete ve hakaretlere maruz kalmışlardır.
 
6. Kanuna aykırı bir durum olmamasına rağmen taraftarların hareket özgürlüklerinin kısıtlanması bile yasal olarak mümkün değilken bu kısıtlama ile birlikte kolluk güçlerinin kişileri darp etmesi eylemleri 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 94 ve 95. maddelerinde belirtilen suçları oluşturmaktadır. Kolluk görevlilerinin belirtilen fiilleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin işkenceyi yasaklayan 3. maddesini de ihlal etmektedir. Kolluk görevlilerince uyarı dahi yapılmadan maddi kuvvet kullanma aşamasına geçilmesinin yasal olarak hiçbir dayanağı yoktur. Kaldı ki, uyarı yapılacak bir durum da söz konusu değilken kolluk görevlilerince uygulanan bu şiddet açıkça işkence suçunu oluşturmaktadır. Kolluk görevlilerinin taraftarları yaralama kastıyla hareket etmesi kabul edilebilir bir eylem olarak görülemez. Taraftarlara karşı keyfi ve aşırı miktarda kimyasal gaz kullanılması, insanlık onuruna aykırı olduğu gibi doğaldır ki taraftarların fiziki ve ruhsal acı çekmesine de neden olmuştur. Söz konusu eylemler; insan onuruna aykırı, kişilerin ruhsal ve bedenen acı çekmesine yol açan ve kamu görevlilerince gerçekleştirilen eylemlerdir. Suç oluşturan bu eylemlerin sorumluları bizzat eylemi gerçekleştirenler, emri verenler, göz yumanlar, kontrol etme görevi varken bu sorumluluğu yerine getirmeyenlerdir.
 
7.  Kaldı ki; kolluk kuvvetlerinin kurmuş oldukları utanç koridoru, taraftarların hareket özgürlüklerinin de ihlali niteliğindedir. Sürenin kısa olması özgürlüklerin ihlal edilmediği sonucunu ortaya çıkarmaz. Kişinin, haklı bir neden olmaksızın kendi iradesi ile serbestçe hareket edememesi bir özgürlük kısıtlamasıdır. Söz konusu olayda da kurulan utanç koridorundan geçmek zorunda bırakılarak müvekkillerin hareket etme özgürlükleri ellerinden alınmıştır. Özgürlüğünden yoksun bırakılmış bir kişiye, kendi davranışının kesinlikle gerektirmediği fiziksel güç uygulanması, insan onurunu zedeler ve bu eylem, kural olarak AİHS’in 3. Maddesini de ihlal eder.
 
8. 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun 16. maddesine göre, kolluğun zor kullanabilmesi için zor kullanmanın kolluğun görev alanı ile ilgisi olmalı, kolluğun görevini yaparken bir direniş ile karşılaşması gerekmektedir. Bu iki şarta ek olarak da kolluğun görevi kapsamına giren eylemi yaptırmamak için direnen kişilere karşı direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanabileceği belirtilmiştir. Şikayetimize konu olayda, çevik kuvvetin futbol maçı izlemeye gelmiş olan taraftarları dağıtmak gibi bir görevinden bahsedilemez. Taraftarlar stadyumdan çıkışta hiçbir taşkın harekette bulunmamışlardır. Kolluğun görevini yapmasını engellememişler, hiçbir şekilde kolluğa görev yaptırmamak için direniş göstermemişlerdir. Taraftarların üzerine hiçbir uyarı yapılmaksızın ve doğrudan hedef gözeterek kimyasal gaz sıkılması, gaz bombası atılması, plastik mermi kullanılması, tazyikli su sıkılması ve fiziksel güç kullanılması direnişi kırma amacını değil, işkenceye yönelen kastı ortaya koymaktadır. Yine kimyasal gazdan etkilenerek kaçışan taraftarlara tazyikli su sıkılması ve copla müdahale edilmesi, fiziki kuvvet uygulanması direnişi kırma amacı ve ölçüsü ile bağdaşmamaktadır. Kaçmak, hiçbir şekilde direnmek olarak algılanamaz. Bu nedenle de zor kullanma yetkisinden söz edilemez.
 
9. Bahse konu olaylar sırasında, olay yerinde bulunan ve taraftarlara karşı suç işleyen kimlikleri Cumhuriyet Başsavcılığınca tespit edilecek kolluk görevlilerinin belirtilen eylemlerinin, amirleri olan Şube Müdürlerinin bilgisi ve emri çerçevesinde gerçekleştiği açıktır. Zira kolluk görevlilerinin müdürlerinin emri olmadan yukarıda sayılan eylemleri gerçekleştirmesi mümkün değildir. Kaldı ki, şube müdürleri ile emniyet müdürünün yukarıda sayılan eylemleri engelleme görevi de bulunmaktadır. Kolluk görevlilerinin amirlerinden izin almaksızın bir utanç koridoru kurması, kadın, çocuk, yaşlı demeden herkesi darp etmeleri, öldürücü etkisi tıbben de kanıtlanmış biber gazını kullanmaları amirlerinin izni olmadan mümkün değildir. Eğer şube müdürleri böyle bir izni verdilerse, doğrudan sorumlu olacaklardır. Bu yönde bir izin vermediler ise, bu durumda utanç koridorunun kurulduğunu gördükleri ve biber gazının kullanılmasını öğrendikleri anda müdahalede bulunmaları ve işkence suçunun ortaya çıkmasını engellemeleri gerekirdi. Sonuçta her ne yönden düşünülürse düşünülsün şube müdürlerinin atılı suçların işlenmesinde doğrudan sorumluluğu bulunmaktadır.
 
10.  Türkiye’de polis memurlarının her geçen gün dozajı artan bir şekilde şiddet eylemleri gerçekleştiriyor olması sadece münferit vakalar olarak adlandırılamaz ve sadece polis memurlarının sorumluluğuna bırakılamaz. Zira Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına da konu olduğu üzere; Türkiye’de bir suçun faili polis memuru olduğunda, soruşturma gerektiği gibi yerine getirilmemekte ve çoğu zaman suçun faili cezasız kalmaktadır. Bu durum bir cezasızlık kültürü yaratmakta ve polislerin şiddet içeren eylemleri her geçen gün sayıca artış göstermekte, kapsamı büyümekte ve şiddet oranı da yükselmektedir.  AİHM Türkiye’yi ilgilendiren birçok davada, polisin göstericileri dağıtmak için orantısız bir şekilde güç kullanması ve gaz sıkması nedeniyle Sözleşme’nin 3. maddesine aykırılıklar tespit etmiştir. Sözleşme’nin 3. maddesi devletlere, bu maddeye aykırı fiiller olması durumunda etkin soruşturma yapma yükümlülüğü yüklemektedir. Bu usuli yükümlülüğün yerine getirilmemesi AİHS’in 3. maddesinin güvencelerinin yerine getirilmemiş olması anlamına gelmektedir ve bu maddenin ihlal edilmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu nedenle, orantısız güç kullanan polisler ve bunun emrini veren yetkililer hakkında etkin bir soruşturma yürütülmesi gerekmektedir.
 
Yukarıda açıkladığımız nedenlerle;
 
Şikayete konu olayların başta İzmirli yurttaşlar ve spor kamuoyu olmak üzere halk tarafından çok önemsenmesi ve kamuoyunda çok yer tutması gerçeği göz önüne alınarak, soruşturmanın sağlıklı ve güvenli bir şekilde yürütülebilmesinin temini açısından, suç oluşturan eylemlerin sorumlularının bizzat bu eylemleri gerçekleştirenler, emri verenler, göz yumanlar, kontrol etme görevi varken bu görevi yerine getirmeyenler ve suça iştirak edenler olduğu da göz önüne alınarak, tüm bu soruşturma işlemlerinin Jandarma Komutanlığı veya Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli aracılığıyla yürütülmesine, 18.02.2015 tarihinde saat 20:45 ile 19.02.2015 saat 02:00 arasını saatleri gösterir İzmir Atatürk Stadyumu çevresinde bulunan bütün kamera ve MOBESE kayıtlarının istenmesine, elde edilecek görüntüler üzerinde gerektiğinde bilirkişi marifetiyle inceleme yapılarak şüphelilerin kimliklerinin tespit edilmesine, İzmir Cumhuriyet Savcılığı’na sunduğumuz şikayet dilekçemizde belirtilen şüpheliler ve savcılıkça yapılacak inceleme sonucunda kimlikleri tespit edilecek diğer tüm şüpheliler hakkında gerekli soruşturmanın yapılarak cezalandırılmalarını temin amacıyla kamu davasının açılmasına karar verilmesini istiyoruz.
 
Ayrıca; şikayetimize konu olan olaylarla ilgili delil niteliğindeki bilgi ve belgeleri bizlere ileten taraftarlara, şiddete maruz kalan taraftarlara tıbbi ve psikolojik destek sunan Türkiye İnsan Hakları Vakfı İzmir Şubesi’ne ve hukuksal destekte bulunan Çağdaş Hukukçular Derneği İzmir Şubesi’ne teşekkürü borç biliriz.     
 
Taraftar Hakları Derneği olarak, başta İzmir olmak üzere ülkemizin başka bir şehrinde ya da ilçesinde taraftarlara yönelik insanlık onuruna aykırı ve suç niteliği taşıyan utanç koridoru benzeri eylem ve davranışların sergilenmemesi bakımından tüm kesimleri duyarlı ve davamızın takipçisi olmaya çağırıyoruz.

YORUMLAR

  • 0 Yorum