Doğumsal bir kanama bozukluğu olan hemofilinin nadir hastalıklardan olduğunu belirten Prof. Dr. Şahin, “Normalde vücudumuzda bir kanama olduğunda bu kanamayı pıhtılaşma faktörleri sayesinde durduruyoruz. Ancak doğumsal olarak bazı faktörler eksik olduğunda hemofili dediğimiz hastalık ortaya çıkıyor. Hastalarda, eğer bu faktörü yerine koymazsanız bir yeri kesildiğinde, bir yere çaptığında, bir kaza geçirdiğinde veya ameliyat olduğunda kanama olup bu kanama durmuyor” dedi.
Hemofilinin ağırlıklı olarak erkek hastalığı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şahin, “X kromozomuna bağlı genetik geçişi olan hemofili bir erkek hastalığıdır. Kadınlar ise taşıcıyı oluyor. Genellikle ilk 2 yaş içerisinde tanı konuluyor. Genellikle hastalar, bebeklik döneminde emeklemeye başlayınca dizlerinin, dirseklerinin morarmasıyla annelerinin fark etmesi üzerine doktora getirilince tanı konuluyor. Faktör düzeyi düşük olunca da tanı konulup tedaviye başlanıyor ya da ağır hemofili dediğimiz, yani faktör düzeyi çok düşük hastalarda kanama olmadan da faktör yerine konularak ‘kanamasın, bunu koruyalım’ tedavisi veriyoruz bunun adına profilaksi diyoruz. Bu tedavi ile amacımız ‘sıfır kanama’. Bu tedaviyi başarılı bir şekilde kullanan hastalarda ya hiç kanama olmaz ya da çok az kanama olur ve erişkin yaşa herhangi bir hasar olmadan gelinebilir. Hastalar gerek imkanlar gerekse hasta uyumsuzluğu nedeniyle bu tedaviyi iyi alamadıysa özellikle diz, dirsek, ayak bileği gibi, bizim ağırlığımızı taşıyan eklemlerde hasarlarla karşımıza geliyorlar” diye konuştu.
“Gelişen tedavi olanaklarıyla hastalar daha kaliteli yaşama kavuşacak”
Günümüzde tedavi alternatiflerinin giderek arttığını ve olumlu yönde geliştiğinin altını çizen Prof. Dr. Şahin, “Bir hemofili hastası, yüz yıl önce ortalama 30 yıl yaşarken, şimdi 70-80 yıl yaşayabiliyor. Günümüzde artık oldukça seçenekli tedavi alternatifleri var. İyi bir tedaviyle hastalar ömürlerini normal bireylere yakın bir sürede geçirebiliyor” dedi.
Prof. Dr. Şahin, “Günümüzde faktör tedavisi damar yolu ile yapılıyor. Hastalarımızın çoğu bu ilacı damar yolu ile kendileri yapıyor. Hemofili hasta okullarında, hasta ve hasta yakınlarına damar yolu ile ilaç yapma eğitimleri vererek hastaların evde kendilerine ilaç yapabilme olanağını sağlıyoruz. Bu hem hastalara daha güvenli bir yaşam sağlıyor hem de daha özgür kılıyor. Yakın gelecekte cilt altından aşı gibi yapılabilecek ilaçlar da kullanıma girecek, aynı şekilde gen tedavisinde de oldukça yol alındı ve bu gelişmeler hastaların daha özgür daha aktif ve hayatın içine katılabilecekleri kaliteli bir yaşam sunacak” diye konuştu.
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nin hemofili alanında Türkiye’nin liderinden biri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şahin “Ege Hemofili Merkezi, Prof. Dr. Kaan Kavaklı’ nın çabaları ile Avrupa’dan da akredite olmuş bir merkezdir. Hem bilimsel anlamda hem hizmet anlamında Türkiye’ye örnek olmuştur” dedi.
Erişkin yaşa gelmiş hastaların takibi için yaptıkları çalışmalardan bahseden Prof. Dr. Şahin, “2012-2013 yıllarında Türkiye’deki ilk Erişkin Hemofili Polikliniğini, Bilim Dalı Başkanımız Prof. Dr. Güray Saydam ile birlikte kurduk. Sonrasında sadece poliklinik olarak kalmayıp burayı merkez haline getirmeye çalıştık. Aynı şekilde Ege Erişkin Hemofili ve Tromboz Merkezimiz de 2018 yılında Avrupa Akreditasyon Komitesi tarafından akredite edilen Türkiye’ deki ilk ve tek erişkin hemofili merkezi olmuştur. Böylece Türkiye’de çocuk ve erişkin hemofili merkezleri olarak ayrı ayrı akredite olan ilk ve tek Üniversite, Ege Üniversitesi olup ülkemizde Hemofiliye liderlik eden bir kurum olmaya devam ediyor” dedi.
YORUMLAR