Şayet yüksek mahkemenin kararını okumasaydım, ben de bazı kişiler gibi Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar’a hak verecektim. Balıklıova köylüleri gibi ‘fırsattan yararlanmaya!’ bir şeyler koparmaya çalışacaktım.
Balıklıova Köylüsü, bugün ‘Hayırlı cumalar!’ diyerek başkanın kapısını çalarak sürpriz yapmışlar. Sonra da ‘İyi yaptın bu evleri (Barakaları) yıktın!’ diyerek kutlamışlar. Eee başkan da bu sürpriz(!) ziyaretçilerini eliboş gönderecek değil ya! ‘En büyük bizim başkan!’ diye tempo tutanlara, sadece görevini yaptığını belirterek, ‘Kadınların çeşitli kurslar alabilecekleri, birlikte oturup sohbet edebilecekleri bir yer hazırlıyoruz.’ demiş.
Hızını alamamış, ‘Çocuklar spor yapsınlar diye spor sahaları yapmak istiyoruz.!’ diyerek devam etmiş. Sonra bombayı patlatmış:
‘ En önemlisi de üreticinin üretimini rahatça satabilmesi için bir üretici pazarı kurmak istiyoruz!’
Ehh be Balıklıovalı kardeşim, sen burada ürününü kime satacaksın? Senin malını düne kadar kim alıyordu? Tamamı İzmirli olan ve CHP’li olduklarını her fırsatta söyleyen 74 kulübenin sahibi… Düşünün her iki gözlü barakada ortalama 4 kişi olduğunu… Konukları yani anne ve babaları veya kardeşleriyle bu sayıyı ortalama 8’e çıkarın ve çarpın bakalım kaç sayısına ulaşacaksınız? Köyün reel sayısından fazla çıkacağından eminim. Zaten varlıklı olanların köyde betonarme evleri olduğunu de belirtebilirim.
Göç alan her kentte olduğu gibi Balıklıova’da de yerli halktan çok sonradan yerleşen nüfus bulunuyor. Daha önce söyledim ya, ben de tırınk tırınk parasını sayarak bu kulübelerden birini alacaktım. Ama bütçemi, birikimimi çok fazla açtığı için gözümü karartmadım. Yoksa şu anda onlarca, yüzlerce gibi mağdur olacaktım. Oradaki baraka sahiplerine insanca sağlıklı bir şekilde yaşamlarını sürdürmeleri sağlanabilirdi. Daha düne kadar burasının tapusu Urla Belediyesi’nde miydi? Aslında baraka sahipleri örgütlenseler, kendilerini destekleyen bizleri de yanlarına alsalar köyde ve Urla’daki yönetimi de ele geçirebilirler. Bunun örgütlü bir muhalefetle çok kolay sağlanabileceğini sanıyorum.
*- Tezgahtan geçmiş sözler
Rakamlar ve kayıtlar ortada… ‘Balıklıova’yı hep birlikte yöneteceğiz!’ diyen Sibel Uyar’a böylece, köylülerin yaptıkları ‘sürprizi’ de haklarının yenildiğine inandığım baraka sahipleri gerçekleştirebilir. Bu arada söylemeden edemeyeceğim:
Hani hep spordan söz eden Belediye Başkanı Sibel Uyar’ı, gidin kapısını çalın bakalım bulacak mısınız? Yan binadaki özel odasındadır… Ya da açılış, kokteyl, etkinlik gibi yerlerde… Hadi çalışıyor, koşuşturuyor diye kabul edelim… Herkesle, senin benim gibi sıradan birileriyle görüşmek de istemeyebilir.
Çünkü biz, biz herhalde kendisine sürpriz ziyaretimizde ‘En büyük başkan bizim başkan!’ diye tempo tutup omuzlarda taşıyacak halde de değiliz. İlk ve son gördüğümüz belediye başkanı da değil… Ziyarete gideceklerin bulamayacağına, görüşemeyeceklerine dair bahse bile girerim. Ama onlara bir önerim var:
Belediye binasına girdikten sonra zemin katta ileriye doğru yürüyün… En sonda sol tarafta birçok personelinin bulunduğu salon gibi bir yere geleceksiniz. Orası yazıişleri diye geçiyor. Güler yüzlü personelden birine isteğinizi ya da sorununuzu belirten dilekçenizi verin. Ama bu arada kaydını yaptırıp, belge numarasını almayı unutmayın…
Size belki yanıt gelecek, bir süre sonra: Ne yazacağını söyleyeyim: ‘Program aldık!’ Buna herhalde gönül alma, ya de ‘Siyaset!’ diyebiliriz… Ama size ne zaman sıra gelecek bilemiyorum; bir yıl mı, 10 yıl mı? Siz mi göreceksiniz, torunlarınız mı? Bunu da kestiremiyorum…
*- Baştan savmada üstlerine yok!
Ben iki üç tane kondisyon aleti için dilekçe vermiş, hatta ‘yetkili’ oldukları belirtilen kişilerle görüşmüştüm… Ve yerini de anlattım… Yani yasal olarak bir sorun yok… Hatta ‘Paramız yok!’ diyorlarsa nereden belediyeye yük olmadan alabileceklerini de anlattım… Hala bekliyorum… Geçen yıl sokaktaki ağaçların tehlike yarattığını ve budanması gerektiğini de anlattıktan sonra dilekçe vermiştim… Dediğimiz oldu… Bazı ağaçlar fırtınada yıkıldı… Tesadüf mü, şans mı, bilemiyorum…
Birinin başına bu fırtınada ağaçlar devrilmedi! Yaralanıp hastaneye kaldırılmadı. Bir ‘sürpriz!’ denilen Uyar ziyareti aklımdan neler geçirdi. Aslında çok daha fazlasını düşündüm ama gerisini CHP yöneticilerine bırakıyorum. Hani geçenlerde televizyonda ‘Yıktırmayız!’, ‘Hesabını sorarız!’ diye bağıran bir vardı ya ona sormalıyız; ‘Seyircinin önünde kükredin, aradan kaç gün geçti ne oldu?’ diye…
*- Küçük menfaatler mi, saygı mı?
Ama biz İzmir’de atıp tutanları biliyoruz, Hatta İstanbul’da, Ankara’da İzmir için başka türlü konuşan, İzmirlileri hakir görenleri, haddini aşanları da… Ama nedense bizde hiç birlik ve beraberlik yok…ğğiBunun nedeni de içimize sızanlar, göçler, ihtiraslar, küçük menfaatler… Bir küçük örnek vereyim:
Bir iki gün önce TSYD’nin gecesi oldu. Sanıyorum Tarihi Havagazı’ndaki gecenin masraflarını da Başkan Aziz Kocaoğlu karşıladı. Tabii ki cebinden değil, belediyenin kasasından… Ya da örtülü ödenekten… Tam bilemiyorum ama son zamanlarda bu konuda çok söylenti var. ‘Param yok!’ diyen gazete patronlarının da, dernek yöneticilerinin de yemeli içmeli etkinliklerinde yardımlarına koşuyormuş. At binenin kılıç kuşananın diye bir atasözümüz var.
O nedenle kesinlikle karşı olmama rağmen belediyenin, belediyelerin bu tür yemekli, ikramlı etkinlikleri halktan toplanan paralarla karşılamasına karşıyım. Hatta bir ara bu nedenle Ege Üniversitesi Rektörü ile birbirimize girecek hale gelmiştik. Başkan Kocaoğlu’ndan üniversiteye katkı istemişti Rektör. Ben de ‘Bizim vergimiz, ödemelerimiz bize dönmeli. Rektör para istiyorsa, profesörlerin döner sermayeden aldığı, en azından 10 personelin maaşı kadar ek paradan biner lira kessin. Bir ilçenin kasasından daha fazla para elde eder!’ gibisinden sözler etmiştim. Yani kim ve ne olursa olsun belediyelerin kasasından ödeme yapılmamalı… Bazı gazetecileri, televizyoncuları, mankenleri, patronları sevebilir, ağlamalarından üzülebilirsiniz fakat kulpuna uydurarak bizim paramızı onlara yediremezsiniz…
*- Hangi yüzle?
Ne yazacaktım, ne yazdım? Yazacağım, TSYD’nin ‘İzmir Düşmanı’ olduğunu sözleriyle, tavrıyla hep belli eden Genel Başkanı, futbol muhabiri Oğuz Tongsir İzmir’e ödül törenine geliyor. Hiçbir şey olmamış gibi, belki centilmenlikten, belki de başka nedenlerle, güzelce ağırlanıyor, hürmet gösteriliyor. Ve de efendiliğiyle bildiğimiz, kendisine kefiliz diyebileceğimiz bir muhabir çıkıyor şunu yazıyor, yazabiliyor:
‘Genel Başkan Oğuz Tongsir de bu anlamlı organizasyona destek verirken, bizlere de güç verdi!’ Allah Allah! Kim kime güç vermiş… Acaba Oğuz Tongsir’in İzmir’e maddi manevi ne katkısı olmuş? Eğer İzmir’de alınan kararı İstanbul’da bazı İzmirliler hiç sayarak Oğuz Tongsir’e oy vereselerdi, başkan olabilir miydi? İzmirli delegelere, ‘Siz gelmeyin, biz sizin yerinize tüzük değişikliğini yaparız’ diyerek İzmirli spor yazarlarını hiçe indirgemedi mi? İzmir’den hiç kimseye danışmadan TSYD’nin logosunu değiştirip, büyük tepkilere kadar Türk Bayrağını kaldırtmadı mı? Hak arayan İzmirli spor yazarlarını TSYD’den haddini aşarak kovmadı mı? Acaba ‘Bu kim?’ diye hiç merak eden oldu mu? Ya da Antalya’da birkaç gün misafir olmak çok daha iyi miydi? İsmini vereyim; İzmirli Foto Muhabiri (Devletin verdiği sarı basın kartı sahibi) Erkan’ın Ege Takımı Akhisar Belediyespor maçı akreditasyonunu kaldırtmadı mı?
Eşine ait eski aracı TSYD Ankara Şubesi’ne sattı mı, satmadı mı?
İstanbul Şubesi ‘İstifa et, genel kurulu git!’ çağrısının nedeni hiç merak edilmedi mi? İzmirli Öcal Uluç, İstanbul’da Sabah’tan Hıncal Uluç, Hirriyet’in Spor Müdürü (bildiklerim), Oğuz Tongsir’in keyfi uygulamaları yüzünden TSYD’din istifa ettiler mi? Ve de, sadece ‘Spor’ denilince sadece üç büyükleri yani futbolu bilen Genel Başkan Oğuz Tongsir’in İzmir’e belirttiğim gibi ne katkısı oldu? Kendi camiasını bile ayakta tutamayan, ayrıştıran birinin zaten ne kadar etkisi ya da faydası olabilir?
*- Ana fikre uygun mu?
Hayret ettiğim nokta, ‘Türkiye Spor Yazarları Derneği İzmir Şubesi’nin 4. Kez düzenlediği Ege’de yılın Spor Ödülleri törenle sahiplerini buldu. Şube yönetimi olarak her yıl bu yıl bu ödüllerin spora hizmet verenlere bir teşvik, medyada futbol ve üç büyüklerin gölgesinde kalanların kamuoyunun önüne çıkarılması, fair play ruhuna uygun davranışların çoğalması ve sporun sadece kazanmaktan oluşmadığının bilincine varılması gibi amaçlara hizmet etmesini amaçlıyoruz. Bu yıl da aynı titizlikle seçim yapmaya özen gösterdik’ diye yazısına başlayan bir İzmirli spor muhabiri nasıl olur da hemen arkasından, ‘Gene Başkan Oğuz Tongsir de bu anlamlı organizasyona destek verirken, bizlere de güç verdi!’ diye yazabilir? Yöneticilere ve derneklere gücü üyeleri verir… Gelişmelerden bizimkilerin haberi yoksa söyleyecek söz bulamıyorum… Herhalde bu kafadakilerle biz her şeye layığız…
En büyük başkanlara bakın!
En büyük başkanlara bakın!
30 Ocak 2016 - 16:05
YORUMLAR