Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.
Cumhuriyet Gazetesi İzmir Bürosu’nun kapatılması da herhalde olayları bilen ve takip edenler için sürpriz sayılmaz.
Cumhuriyeti değil, İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ı takip etsek bile neler olduğunu anlarız.
Cumhuriyet Vakfı’nın Ekim ayının ilk haftasında yapılan toplantısında Balbay, yönetimden çıkarıldı.
Cumhuriyet Vakfı, Mustafa Balbay'la ilgili kurumsal bir açıklama yaptı. Yapılan açıklamada: ‘Seçim sonucu ve bu durum Mustafa Balbay'a özgü bir yaklaşım değildir; kendisinin özel durumu nedeniyle ertelenmiş bir ilke ve kuralın uygulamaya konulmasıdır.’ denildi.
Balbay ise açıklamasında İstanbul’un oyununa geldiğini ve tasfiye edildiğini açıkladı.
Son olarak da geçen hafta CHP’nin İstanbul İl Kongresinde konuşturulmadı.
Ve Balbay üzerine oynanan oyunda, son perde İzmir Bürosu’nun kapatılmasına kadar gitti.
Gerekçe ise ‘ekonomik nedenler’…
*- Neler gördük, tanık olduk!
Tam 50 yıldır, aralıksız yazıyorum.
Ve 50 yıldır Cumhuriyet’in İzmir Bürosunu, Günay Şimşek’ten bu yana biliyorum.
Ve Akşam Gazetesi ile ‘matris gönderme’ ile başlayan İstanbul Gazeteleri’nin İzmir’deki basım serüvenlerini de…
Benim gibi 50 yılı dolduran Ertuğrul Kale, Hürriyet İzmir Bürosu’nun başında iken İsmail Sivri Milliyet’in, Özden Alpdağ ise Akşam’ın temsilcisi idi. İrfan Türksever Hürriyet’i Ertuğrul Kale’ye teslim ederken, biz de Demokrat İzmir’in ‘Konak’taki üç katlı binasının zeminindeki rotatifte Cumhuriyet’i basıyorduk.
Rahmetli Erhan Çimrin ile Yusuf kardeşimiz sabaha kadar baskı işleri ile ilgileniyordu.
Hem Demokrat İzmir, hem de Cumhuriyet baskı yetiştiremiyordu, İzmir ve Egeli okuyucularına…
*- Hepsi değerli idi
Hikmet Çetinkaya her akşam Veysel Çıkmazı’nda, Kaya Çelikkanat, Orhan İlhan, Özden Alpdağ, Erol Akıncılar, Ünal Tümin, Okan Yüksel, Akın Simav, Levent Bimen, Önder Sümer, Aziz Halkapınar, Saruhan Ayber, Güngör Mengi ve Önder Özçorlu, ‘haberde atlattım’ tartışması yaptıktan sonra, gece yarısı Demokrat İzmir Matbaasına gelip, gazetesini alarak evine gidiyordu.
O zamanlar hiçbir gazeteci (muhabir), gece yarısı matbaadan gazetesini alıp, imzalı haberini görmeden evine gitmezdi…
*- İki ya da üç kez
Daha sonraları, Cumhuriyet bir iki kez varta atlattı…
Yönetimler değişti…
Suçlamalar oldu, traj iniş çıkış gösterdi.
Ama bugünlere gelindi…
Herhalde çekişmeler bitmedi ki, yıllar sonra kurban olarak İzmir bürosu seçildi ve kapatıldı.
Olacak iş mi?
Ama İzmirli birleşmediği sürece aynı akıbet gazetelerin İzmir bürolarının başına gelecek gibi…
Çünkü İstanbul’da, akıl almayacak kadar çok bir İzmir düşmanlığı var…
Zaten İstanbul gazetelerinde İzmir ve Ege haberi kesinlikle yer almıyor.
Nedense bunu İzmirli yöneticiler de bir türlü görmüyorlar.
İzmirli işadamları ve sanayiciler de…
Her nedense İzmir gazetelerini destekleyeceklerine, ilanlarını sanki İstanbul’un çok umurundaymış gibi onlara veriyorlar…
Artık bırakalım bunları…
Cumhuriyet’in İzmir bürosunun ‘ekonomik’ nedenlerle kapatılmasının ardındaki gerçekleri de görelim, kendimize de gelelim…
*- Dik duruşumuzu kıskanıyorlar
Haberi öğrendiğimde İstanbul’da idim…
İki gazeteci konuşuyordu:
Daha işe yeni girmiş bir bayan gazetecinin maaşı 16 bin TL. imiş…
Dudağım uçukladı neredeyse…
İsim de verdiler.
Ama Cumhuriyet Gazetesi’nin İzmir Bürosu ekonomik nedenlerle kapatılıyor ve 10 meslektaşım işsizler kadrosuna katılıyordu.
Olacak iş mi?
İzmir’de maaşlar ne kadar biliyor musunuz?
Yüzde 90 gazeteci bin TL. maaş alıyor…
Yani asgari ücret 1300 TL. olursa, belki maaşları artacak…
Çoğu evli barklı, çocuklu…
Nasıl geçinecekler?
Patronların vicdanı nerede?
Patronlar kadar, yöneticilerin de…
Daha çok şey yazmak istiyorum ama şimdilik bu kadar diyorum.
Bir de ‘Aydın geçinen’ cahiller var ya, onlar acaba ne yapacaklar?
*- İstanbul Barosu önce davrandı
Onlara da İstanbul Barosu’nun şu açıklamasını sunayım…
Belki bazıları gibi işlerine gelmez ama öğrensinler…
İstanbul Barosu, DTK'nın açıkladığı 14 maddelik özerklik açıklamasına, 14 başlık ile çok sert bir cevap verdi.
Yapılan yazılı açıklamada, Talep edilen sözde ‘demokratik özerklik’ veya ‘özyönetim’, açıkça ülkenin bölünmesini istemek ve bu yönde bir kalkışma çağrısıdır.
Cumhuriyet’e karşı bu kalkışma ve meydan okuma kabul edilemez. Anayasanın değiştirilemez ilkelerine aykırı bu taleplerin hukuken ve fiilen gerçekleşme şansı bulunmamaktadır, denildi.
*- Dikkatlice okumalı
İstanbul Barosu’ndan yapılan 14 maddelik açıklama şöyle:
1) Ayrılık deklarasyonu anlamında dile getirilen bu talepler emperyalizm destekli bir etnik kalkışma ve ayaklanmanın ulaştığı aşamayı göstermektedir.
2) Özü itibariyle bu deklarasyon terör örgütü PKK-Kongre Gel’in 17 Mayıs 2005 tarihinde kabul ettiği ‘KCK Sözleşmesi’ ndeki isteklerin, ‘siyasi talepler’ kılıfıyla sözde ‘demokrasi’ ve ‘özgürlük’ maskesiyle tekrarından ibarettir.
*- Hayal görüyorlar
3) Bu deklarasyonu kaleme alanlar emperyalizmin Türkiye üzerindeki 100 yıllık rüyasının güdümlü ve gönüllü taşeronlarıdırlar. Sevr’in güncellenmesinden başka bir şey olmayan bu bildirge gerçekte emperyalizmin talepleridir.
4) Sık sık kullanılan ‘demokratik’ kelimesi, metinde çokça dillendirilen ‘özyönetim’ ve ‘özerklik’ talebiyle, ülke toprağının belli bir bölümünün merkezi yönetimin dışına çıkarılarak parçalanmayla sonuçlanacak bir yola girilmesi, Anayasanın değiştirilemeyecek ilk üç maddesinin ortadan kaldırılmasına yönelik olduğunu gizlemeye yetmemektedir.
5) Kaldı ki metinde talep edilen sözde ‘demokratik özyönetim’ veya özerkliğin parçaları olarak öne çıkarılan yasama, karar alma, yargı, vergi toplama, asayiş ile ilgili hususlar da gerçek amacı ortaya koymaktadır.
6) Hedeflenen ‘özyönetim’ in ‘özü’ nün ve amacının ne olduğu, ‘Biji serok Obama’ sloganında saklıdır.
*- Takke düştü, kel göründü
7) Bu talepler, şimdiye kadar halkı aldatmak için takılan bazı maskeleri indirmiş, makyajları dökmüş, deyim yerindeyse takke düşmüş, kel görünmüştür.
8) Ülkenin içine sürüklendiği bu etnik kalkışma ortamından, terör örgütünü masum siyasi bir hareket gibi göstermeye çalışanların, Kandil’ den ‘yerli’ bir ‘Mandela’ yaratmaya soyunanların, hendek ve barikat ardından halka, güvenlik güçlerine silah sıkanları “özgürlük savaşçısı” olarak yansıtanların sorumlulukları büyüktür.
*- Artık uyanalım
9) Terör örgütünce hendekler kazılır, barikatlar örülürken ülkenin yönetiminden ve kamu güvenliğinden sorumlu olanların akıl almaz aymazlığını da hatırlatmak isteriz. Kent merkezlerinin ve şehirler arası yolların patlayıcılarla doldurulmasının, sözde “açılım” sürecinin, halktan gizlenen Oslo görüşmelerinin, Habur aymazlığının siyasi sorumlularının, ortaya çıkan vahim tablonun sorumluluğundan sıyrılmaya çalışması bize hiç de şaşırtıcı gelmemektedir. Yaşanmakta olan etnik kalkışma süreciyle ülkenin karşı karşıya geldiği bölünme tehlikesinden, 13 yıllık tek başına yönetimi ve uygulamalarıyla öncelikle siyasi iktidar sorumludur ve bu ağır bir sorumluluktur.
*- Çiçek çocukların gerçek hali!
10) Kendisini ‘Türkiye’ partisi olarak göstermeye çalışan, bölgedeki feodal düzene karşı tek kelime etmeyen, emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki varlığından rahatsız olmak bir yana onları davet eden, olaylara emekçinin ve yoksul halkın safından bakmak yerine etnik gözle bakan, ‘demokrasi’, ‘barış’, ‘siyasi çözüm’ sözcüklerini dilinden düşürmeyen, tekke ve zaviyelerin açılması yönünde kanun teklifi veren, gerici ayaklanmaları anan ve kutsayan bir partinin, bu taleplere olan desteği ile birlikte gerçek yüzü ve amacı, ne kadar ‘Türkiye’ partisi ve “sol” olduğu da tam olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Gerek bu parti gerekse terör örgütü hiç bir şekilde Kürt kökenli yurttaşlarımızı temsil etmemektedir.
*- Abartıda ve yalanda üstlerine yok!
11) İleri sürülen taleplerin, gerçekte ‘demokrasi’ ve ‘barış’ ile bir ilgisi olmayıp; Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne yönelik, terör örgütü üzerinden, siyasi iktidarın da parçası olduğu küresel emperyalizmin Büyük Ortadoğu Projesinin ( BOP) son aşamasıdır.
12) Bu arada, anılan bildiride, dile getirilen taleplerin sürekli olarak, siyasi iktidar tarafından da taahhüt edilen ve girişimlerine başlanan sözde ‘Yeni Demokratik Anayasa’ ile ilişkilendirilmesi, gerçekte yeni anayasa sürecinin neyi hedeflediğini, bu hususta siyasi iktidarla anlamlı birlikteliği de açıkça ortaya koymaktadır.
*-
‘Yeni Anayasa’ talebinin gerçek amacı, Anayasanın değiştirilemez maddelerinin bir oldu bitti ile değiştirilmesi suretiyle amaçlanan bölünmenin Anayasal alt yapısını, hukuki dayanağını oluşturmaktan ibarettir. Ancak bu hukuken de fiilen de mümkün değildir.
13) Bilinmelidir ki, hangi oy veya çoğunlukla olursa olsun, hukuken değiştirilemez maddelerin değiştirilmesi imkanı bulunmamaktadır.
Üstelik bu hukuki gerçek karşısında, bu yöndeki her girişim Türk Ceza Kanunu’nun 309.maddesindeki suçu oluşturacaktır.
Buna izin verilemeyeceği açıktır.
14) Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünmesini, parçalanmasını içeren emperyalizm ve onun yerli işbirlikçilerinin 100 yıllık bu ‘rüyası’ yine ‘rüya’ olarak kalacak, bunu talep edenler içinse ‘kabus’a dönüşecektir!
Zira Kürt kökenli yurttaşlarımızın da eşit bir parçası ve mensubu olduğu ‘Türk Milleti’ buna asla izin vermeyecek, bu emperyalist saldırı ve oyunu bir kez daha birlik ve bütünlüğü içinde püskürtecek, Cumhuriyetin değerleri içerisinde gerçek barışı, birlikteliği, demokrasiyi gerçekleştirecektir.
Hiç bir güç ve provokasyon, yurttaşlarımız arasında etnik bir kavga ve kargaşa yaratmaya yetmeyecek, Türk Milleti bu oyuna gelmeyecektir. Çözüm, bölünme ve parçalanmada değil, ortak aidiyet duygusunun temeli olan ulus devlete sımsıkı sarılarak birilikte emperyalizme karşı koymaktır. Ülkemizin üzerinde bu karanlık oyunları oynayanlar da mevki ve konumları ne olursa olsun, er geç hukuka hesap vereceklerdir.
İstanbul Barosu olarak, Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez ilk üç maddesini kararlılıkla savunacağımızı, Cumhuriyete ve onun değerlerine sonuna kadar bağlı kalarak bunları koruyacağımızı, üniter, demokratik, laik sosyal hukuk devletine yönelik her türlü saldırıya karşı koyacağımızı, Türkiye’yi etnik bir cehenneme çevirme planlarına karşı sonuna kadar kardeşliği ve gerçek barışı savunacağımızı, sorunların ülkenin birlik ve bütünlüğü içinde ve herkes için daha fazla demokrasi talebiyle çözümü yönünde davranacağımızı bir kez daha kamuoyuna saygı ile duyururuz…
*- Kandırmaca oynuyorlar…
Bir noktada benim bugüne yazdıklarımın özeti gibi bir şey bu 14 madde…
Yıllardır ve ısrarla ‘Hürriyet’, ‘Eşitlik’, ‘Kardeşlik’, ‘Anayasal hak’ ve ‘Barış’ gibi güzel sözcükleri kullanarak arkasına saklananlara hep ‘dikkat’ edin dedim.
Ve hala o fikrimde ve görüşümde ısrar ediyorum…
Çünkü bu sözcüklerin güzelliğine inanmayacak, kanmayacak, arkasından gitmeyecek yoktur…
Cumhuriyet üzerine oyunlar
Cumhuriyet üzerine oyunlar
30 Aralık 2015 - 11:04
YORUMLAR