Politikacılarda hep aynı terane:
‘Ne yaparsak halkımız için!’
Buna ‘ucuz politika!’ mı desem acaba?
Kimin için yapacaksın, tabii ki seni seçenler için…
Ama onların yararına…
Kimseyi incitmeden, üzmeden, hak yemeden…
Perşembe günü öğle saatlerinde CHP’li Urla belediyesinden yapılan açıklamada; ‘Balıklıova sahili tüm halkın kullanımına açılacak!’ deniliyordu.
Tabii ki bu başlık:
Yazılı açıklamanın özeti şöyle;
‘Urla’nın Balıklıova mahallesindeki Urla belediyesine ait 194 parsel taşınmazda yer alan ve kıyıyı işgal eden kaçak yapıların tahliye ve yıkım işlemlerine başlandı.
Kıyı kanuna aykırı ve ruhsatsız kaçak yapı sahiplerinin Urla Belediyesine açtıkları ve reddedilen dava Danıştay tarafından da Urla Belediyesi lehine onandıktan sonra Kaymakamlık ve Belediye ekipleri kıyıyı işgal eden barakaların tahliye ve yıkım işlemini gerçekleştirmek için harekete geçtiler.’
6360 sayılı kanun ile Köy Tüzel kişiliğinin sona ermesiyle devir tasfiye ve paylaştrıma komisyonunca 194 parsel taşınmaz Urla Belediyesine devredilmiş.
Bu arada deviralınan taşınmazda 72 adet kaçak yapının olduğu tespit edilmiş belediye encümenince tahliye ve yıkım kararı alınmış.
Kaçak yapı sahipleri tarafından yerel Mahkemelere açılan davalar Urla Belediyesi lehine karar vermiş, temyiz sonucunda verilen karar Danıştay’ca da Urla Belediyesi lehine onaylanmış!
Başkan Sibel Uyar da son söz olarak ‘Bu taşınmazı kamuya açmak istiyoruz’ diyor.
Niyetini ise; ‘111 kilometrelik sahil şeridi olan kıyılarımızı tüm İzmirlilere, tüm Urlalılara ve tüm Balıklıovalılara açmaktır.’ diyerek belirtiyor.
Aynen AKP’li Menderes Belediye Başkanı Bülent Soylu gibi konuşuyor.
Bülent Soylu da, Özdere’de sahil bandındaki ‘hayırseverlere’ açıklamalarında ‘işgalci!’ dedi.
Sonra da ‘Burayı halkımıza açıyoruz’ diye beyanat verdi…
‘İşgalci’ dedikleri kim?
Yıllar önce satın aldıkları, ya da atalarından miras kalan tapulu ev ve arazilerinin, çok büyük değerde olan deniz kıyısındaki yerlerini, bir kuruş bile talep etmeden belediyeye hibe eden İzmir insanı…
Ve de tamamına yakını CHP’li…
Aynen Urla Balıklıova’dakiler gibi…
Sibel Uyar’a göre, Balıklıova halkı kendisine soruyormuş:
‘Ne zaman buradan denize gireceğiz?’ diye…
Ben kimseye sormadan gittim girdim.
Hatta yanımda İstanbul ve Bodrum’dan gelen konuklarımız da vardı.
Gazeteci Kaya Çelikkanat’ın 82 yıllık yaşamında elde ettiği tüm birikimini ödeyerek aldığı kulübesinde…
Özdere Çukuraltı’nda da denize girdim…
CHP’li Haldun Başkanın yaptığı kum plajında ve de iki tırı geçeceği genişlikteki sahilde yürüyüş yaparak mehtabı da seyrettim.
Şimdi gazetelerden okuduğuma, fotoğraflarını gördüğüme göre, kum plajının yerini beton zemin kaplamış…
Hatta Menderes CHP İlçe Başkanı, Belediye başkanı Soylu’ya soruyordu:
‘Bir kum taneciği kaç yüz yılda meydana geliyor, biliyor musun?’ diye…
Her başkanın iddiası da hep aynı:
‘Sosyal belediyecilik yapmak!’
Yazık etmeyin insanlarımıza…
Şimdi şunları söylüyorum:
Kapatılan İl Özel İdare’nin görevi neydi?
Köylere ve köyde yaşayanlara hizmet değil miydi?
Sahillerden, güzelliklerden sadece belli kişiler ve üst düzey dediğimiz belli kişiler mi yararlanmalıdır?
İşte İzmir’de buna ‘hayır’ diyen İl Genel Meclisi, örnek bir kararla Balıklıova’da deniz kıyısını yerli halka tahsis etti.
Bakanlar, milletvekilleri, üst düzey kamu görevlileri halkın ve bizim tabirimizle ‘beleş’ yani ‘bedava’ yararlanırken, Köy Muhtarlığı’na değerini veren kulübenin sahibi oldu.
Bunlara yerli ‘Kunta Kinteler’ de diyebiliriz…
Çünkü varlıklı aileler ya da tuzu kuru olanlar sahillerimizi zaten bir şekilde sahiplenmediler mi?
Çok iyi anımsıyorum:
Bodrum Güvercinlik’te, sahil şeridini kapatanlar için zamanın valisi Çetin Birmek savaş açmıştı.
Kıyı yasasının kendisine verdiği yetkiyi en iyi şekilde kullanarak ‘yıkım kararı’ aldırttı ve gerçek anlamdaki işgalcilerin binalarını yıkıma başlattı.
Sıradan bir iki üç bina gitti…
Sonra?
Hiç…
Tepeden emir geldi ve yıkım durdu…
Nedenini ben söylemeyeyim, siz anlayın ya da araştırın…
*- Söylenti önlenmelidir
Şimdi geleyim Urla’nın Balıklıovası’na…
Dün sözünü ettim…
Burası yıkılamaz, daha doğrusu daha yaşanılacak bir hale getirilir ve zamanında birikimleri ile ücretini ödeyerek mal mülk sahiplerine teslim edilir.
Yani ne Urla Belediyesi’nin sosyal tesisi olarak değerlendirilir, ne de yıllardır bu tabiat harikasında gözü olanlara verilmez.
Mağdur duruma düşürülen, hak sahipleri ‘Birilerine peşkeş çekecekler!’ diyorlar.
Ben bu cümleyi beğenmiyorum.
Belki birileri birilerine söz vermiştir ama buna ‘peşkeş çekme’ denirse çok ağır bir suçlama olur.
Büyüklerimiz ne demiş?
Cehennemin yolu iyi niyet taşları ile döşenmiştir.
Yani iyi niyet her zaman her yerde olmaz.
Bazen madalyonun ikinci yüzü gibi önümüze çıkar.
*- Parası ödenmiş mi?
Danıştay’ın kararını okuyunca gerçeği anladım…
Burası Urla Belediyesi’ne devredilmiş…
Yani köy muhtarı, hizmet için burayı zamana göre ‘helvacı kağıdı’ denilen sistemle parselleyip sattıysa, artık bu yerlerin sahibi de vatandaşlar olmuştur.
Ellerinde belge olarak muhtarın verdiği, azaların imzaladığı senetler var.
74 ailenin bazılarını tanımasam, ben de bunlara ‘İşgalci’ diyeceğim, ama yok böyle bir şey…
Dün belirttim ya, elimde o an için birikimim yoktu ve Gazeteci Kaya Çelikkanat’ın ‘Sen de enim gibi satın al!’ önerisini kabul etmemiştim.
İşin güzel yanı, belirttiğim gibi herkes eski İzmirli idi…
Yabancı yoktu…
Şimdi hasret kaldığımız ‘Komşuluk örnekleri’ burada ön plana çıkıyordu.
Hastanız mı var, herkes yanınızda…
Kulübenize yeni mi geldiniz, sıcak çorba bir komşudan; demli çay ve börekler diğer komşudan…
Daha nasıl örnek vereyim?
25 yıldır burada oturan ve yaşları 50’nin üstünde olan sakinlerin hiç biri Balıklıova’da yalnızlık çekmiyor…
Çekmez de…
Ama şimdi CHP’li Urla Belediyesi sayesinde ızdırap çekiyorlar…
Önceki gün ‘yıkıma’ gelmişler, ‘Biz kış kıyamette sokak ortasında kalamayız’ diye torunlarıyla birlikte sokağa fırlamış vatandaşlar…
Dedim ya ben Danıştay kararını ve bunun içinde yer alan İdare Mahkemesi’nin kararını okudum…
İdare Mahkemesi açıkça belediyeye karşı vatandaşı haklı buluyor ve ‘Sizin işinize karışmam’ diyor…
Yani kibarca ve hukuki olarak ‘Kanunsuz iş yapmayın!’ uyarısında bulunuyor…
Benim gibi tarafsız her vatandaş bu karar ve cümlelerden bunu çıkarır.
*- Oldu bittiye getirilemez
Yine babadan, dededen CHP’li olan Avukat Yusuf Baratalı da benim gibi düşünüyor olmalı, ‘davalar sürüyor’ diyor.
Zaten haksız olsalardı, şu an o kulübeler çoktan yıkılmış, parasını ödeyerek sahip olanlar da, zamanında buradan kadostra geçmediği için tapu sahibi olamadıklarından, sokakta kalmış olurlardı.
Bu arada bir küçük not vereyim…
Çevrede, hatta Karaburun ile Çeşme’de ‘Padişah Tapusu’ ile geniş alanlara sahipler var.
İzmir’in ve İzmirlilerin ablası Işılay Saygın, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü kendisine bağlı devlet bakanı iken konuya eğilmiş ve çok emek vermesine rağmen tam sonuca gidememişti.
Bazı hak sahipleri Işılay Saygın sayesinde ‘Cumhuriyet Tapularını’ almışlar, ancak mahkemeler dosya kabarıklığı ve zaman aşımı nedeniyle bazılarını sonuçlandıramamıştı.
Hatta 98 yaşında vefat eden Şeyhülmuhabirin Lütfü Aksungur bile elindeki vesikalara rağmen Çeşme’de atalarından kalan arazilerinin tapusunu alamamıştı.
Şimdi varisler ne yaptı, bilemiyorum!
*- Hangi gözle bakılmalı?
Özetle bu Balıklıova’yı daha çok konuşacağız herhalde…
Önerimi tekrarlıyorum:
‘Haktan ve halktan yana’ olduğunu söyleyen CHP’li Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar, olaya ‘devletçi’ değil de ‘halkçı’ gözüyle bakarsa, sorun çözülür…
Çünkü mahkemenin yazısında okudum…
Mülk kağıt üzerinde Urla Belediyesi’nin gözüküyor…
Kentsel değişim uygulanır ve devletten de alınacak maddi destek ile buraya günün modası ve tercihi olan ‘ikişer odalı’ stüdyo daireler yapılır. Narlıdere Belediye Başkanı Abdül Batur’un uyguladığı sistemle barem fiyat çıkarılır ve gerçek hak sahiplerine daha insanca yaşamaları için teslim edilir.
Bunu yapmak ve başarmak da istenirse en fazla bir yıllık zamanı alır.
Kervan yolda düzülürmüş…
Ya da istim arkadan gelirmiş…
Şikdi olaya bu yönüyle bakılabilir…
Ya da yeni alternatif öneriler bulunur…
Bence bu konuda hakemliği İzmir Milletvekilleri Musa Çam ile Tacettin Bayır yapabilir…
*- Zeki Müren sözü…
Son bir cümle daha söyleyeyim:
İki kişi arasındaki akit illa yazılı olacak diye bir kural yoktur.
Sözlü de olur…
Buna halk dilinde ‘Zeki Müren Sözü’ de denilir…
Aile dostum Zeki Müren yaşamı boyuncu hiçbir zaman yazılı, imzalı bir anlaşma yapmamış ve sadece ‘el sıkışarak’, karşısındakine ‘Söz’ demiştir.
Aynen James Bond filmlerindeki gibi, sonra ikinci cümleyi ağzından çıkarmıştır:
‘Zeki Müren sözü!’ diyerek…
*- Tanıklığı geçerli…
Hukukta da eğer bir tanığınız varsa, ya da karşınızdaki kabul ederse ‘sözlü anlaşmalar’ da hakim tarafından ‘yazılı belge’ gibi kabul edilir.
Balıklıovalılar da başta eski muhtar olmak üzere 25 yılı aşkın süre önceki satınalma olayının tanıklarını ‘tanık’ olarak mahkemeye çıkarabilirler.
Böylece ‘işgalci’ olmadıkları Cumhurbaşkanının bile bağlı olduğu muhtarın, devlet adına iş yaptığını göstererek, haklılıklarını açıkça ispatlarlar.
Ve bir başka dava ile tapularına kavuşurlar…
Yalnız Urla’da dağil, İzmir çapında bir halk oylaması yapılsın bakalım, vatandaş ne diyecek?
‘Bu kulübeler, parasını fazlasıyla ödeyerek ve devletin temsilcisi muhtara güvenilerek satın alan vatandaşlara mı, yoksa yeni bir kanunla mal sahi olduğunu belirten belediyeye mi?’
Türkiye’de şu anda binlerce hatta milyonlarca kişi aynı şekilde ‘helvacı kağıdı’ denilen muhtardan aldıkları sözde tapularla mal mülk sahibi…
Oldu olacak hepsini yerinden yundundan ya da evlerinden, tarlalarından edelim…
***
GICIK
*- Düzeltilmesi gereken bir yanlışlık, doğruluktan daha ağır bir yüktür.
*- Sırtı yere geldikten sonra kazanmış olmak yalnız siyaset alanında görülür.
*- Mutluluk, gençlikte beklenmedik şeylerde, yaşlılıkta ise alışkanlıklarda aranır.
*- Ne üstün zekâ, ne hayal gücü ne de her ikisi beraber, bir dâhi yapmaya yeter. Sevgi, sevgi, sevgi… İşte bu dehanın ta kendisidir.
Bence Urla’da, vatandaş haklı!
Bence Urla’da, vatandaş haklı!
22 Ocak 2016 - 11:02
YORUMLAR